Adamlar geldi ve saati götürdüler.
Önce bir boşluk oldu evde, sonra tüm odalar genleşti. Bir an, kısacık bir an, devasa bir küreye dönüştü ev. Çatıyı sarmalayan eciş bücüş kiremitler sapır sapır yere döküldü. Bir nefes sesi yükseldi geceye, o kadar. Sonra her şey eski haline döndü.
Saat de saatti hani, eskilerden kalma, belki de zamanın olmadığı günlerden, çocukluk yıllarından mesela. Hani öyledir ya, ihtiyaçları olmadığından mıdır nedir, geçmez zaman çocuklar için. Ölümsüz gibi gülerler, ağlamayacak gibi yaşarlar veya tam tersi… Ve hatta kedilerin gizemli lisanını bile anlar ya çocuklar hani, çok da mühim bir hadise değildir, çünkü anlam katamadığı şeylere anlam uydurmak ve ona inanmak sadece yetişkinler için mucizevi bir şeydir.
Adamlar geldi ve “Zaman doldu,” dediler babama. Sonra da saati götürdüler.
Oysa saat yaşlıysa da babam gençti. Bir asır bile yaşamamıştı henüz. Ne ağaç gibi tek olmayı biliyordu ne de yapraklar gibi bütünün parçası olmaktan haberdardı. Bir sokak köpeği kadar bilge değildi bile. Ola ola baba olmuştu işte, hayatında becerdiği en önemli şey buydu.
Adamlar gitti. Saat de gitti onlarla beraber.
Babam salonun ortasına çöktü. Bağdaş kurdu. Ellerinin arasında aldı başını ve bana baktı. Gözlerinde sözcükler vardı ve saydamdılar, gözyaşına benziyorlardı.
“Baba?” dedim.
Ses etmedi. Ev konuştu onun yerine. Salon denmesinin utancıyla kendi içine zaten göçmüş olan derme çatma odacık inledi. Annem tuhaf ve pek de tekin olmayan bir gıcırtı olarak duydu bunu. Oysa ben evin konuştuğunu biliyordum. Babama fısıldıyordu. “Hoşça kal,” diyordu. “Yolculuk senin hakkındır. Git.”
Babam gitti ama kalmak istiyordu. Çok istiyordu hem de. Bu istek sırasında kargaya benzemişti. Koca kanatlarını açtı. Çırptı şöyle bir. Gerindi. Onunla birlikte ev de gerindi. Aynı gıcırtılar yükseldi kuytulardan. Annem bunu yine uğursuz bir iniltiye benzetti ve galiba haklıydı.
Hiç bu kadar hızlı gidip de bu kadar çok kalmak isteyen birini görmemiştim babamdan önce. Demek ki babaların gidişi bir başka oluyordu.
“Güle güle,” dedim ona. “Güle güle baba. Kuşlar sana emanet. Peşlerine takıl ve uç uçabildiğince.”
Babam gitti.
Yerlere saçılan kiremitler kaldı geriye.
Bir de gözyaşına benzeyen o saydam sözcükler işte.
Kısaca, Hüsrev'den olma, Naciye'den doğma Şevket Güngör 28 Şubat 2022'de bu dünyadan geçip gitti işte. Geride bir eş, dört evlat, dört de torun bıraktı. Biz ondan razıyız ve hakkımız helaldir. Senin de bize helaldi baba, biliyoruz. Mekânın cennet olsun.
Oğlun
Comments