top of page

Kayıp Bir Şiirin Peşinde 40 Yıl

Hiç şiir kaybettiniz mi? İlk okuduğunuzda sizi çarpan, birkaç okuma sonrası satır satır zihninize yerleşen, uzun yıllar boyu ezberden okuduğunuz dizeler beyninizin anıları una çevirmesiyle meşhur "unutma makinesince" yerle yeksan edildi mi? Benim gibi bu konuda "ah" edenlerdenseniz buyurun, yaklaşık 40 yıl önce kaybettiğim, başlığını da şairini de hatırlayamadığım, zihnimde sadece ilk dört dizesi kalan şiir hakkında hasbihâl edelim biraz.



Zihnimiz palavracıdır, bilirsiniz. Anılarımızı istiflerken mavileri yeşile, sarışınları kumrala, birleri sıfırlara ve sıfırları birlere çevirebilir. Eh, işin doğrusu, aslında çok özel durumlar veya kişiler haricinde neredeyse zihnin çalışma prensibidir bu:


-Fazlalıkları ayıkla, kalan düşünceleri sıkıştır, paketle, rafa kaldır.

-Yalnız amirim, bize gülümseyen o güzel kızın bluzu kırmızı değil de turuncuydu sanki.

- Aman, neyse ne! Elleşme! Öyle kalsın. Şimdi anıları raftan indir, renk kodunu değiştir falan filan, uzun iş. Hem zaten ha turuncu ha kırmızı, ne fark eder?


Başucu kitaplarım olduğu gibi gözücü dizilerim de var ve onlardan biri olan Seinfeld'in 3. sezon 5. bölümünde Jerry de benzer bir şey yaşıyor. Larry Charles'ın yazdığı, Joshua White'ın yönettiği, 16 Ekim 1991 tarihinde Amerikan TV'lerinde ilk kez yayınlanan The Library (Kütüphane) adlı bölümde olay kısaca şöyle gelişiyor:



Jerry, Newyork Halk Kütüphanesi'nden 1971 yılında ödünç aldığı Tropic of Cancer adlı kitabı iade etmemekle suçlanmaktadır. Aradan tamı tamına 20 yıl geçmiştir ama Jerry zihnine güvenmekte sakınca görmez, kitabı aldıktan birkaç gün sonra teslim ettiğini savunur. Kütüphane Komiseri Mr. Bookman tarafından baskı görünce de kendine tanıklar aramaya başlar. Aklına gelen ilk isim kitabı teslim etmeye birlikte gittiği, seksi turuncu elbisesi nedeniyle unutamadığı Sherry Becker olur. Jerry sadece olay hakkında değil küçücük ayrıntılar hakkında bile kendinden emindir. Hatta Sherry'nin Black Jack adlı bir sakız çiğnediğinden bile kuşkusu yoktur. Ne var ki Sherry ile yüzleştiklerinde işin rengi tamamen değişir. Turuncu elbisenin aslında mor, çiğnenen sakızın Black Jack değil Dentyn, teslim edilen kitabınsa Tropic of Cancer değil de Tropic of Capricorn olduğu çıkar ortaya.


Kabul edersiniz ki bir "sit-com"da kahkahalar atmanıza sebep olan şeyler gerçek hayatta canınızı sıkabilir. Hadi bakalım, geldik mi benim için zurnanın zırt dediği yere!


Zihnime güvenmemeyi tercih ederek net bir tarih vermekten kaçınacağım ama yine de 1982 ila 1986 aralığı olmalı diyebilirim sanırım. Kaybettiğim şiirle ilk tanıştığım tarih bu aralıklarda bir yerde olmalı. Onlu yaşlarımdayım. İlk okuyucum ve ilk dinleyicim annem benimle gurur duysun diye şiirler yazıyorum. Çocukça şeyler hepsi ama yaşıma kıyasla her birinin özgün ezgilere sahip olduklarını söylemek de mümkün.


"O yıllarda hemen her eve olduğu gibi bizimkine de Ülkü Takvimi giriyordu" diyeceğim ama bu ayrıntıdan da emin değilim aslında. Çünkü bir yandan Türkiye Gazetesi Takvimi bir yandan da Saatli Maarif Takvimi zihnimde göz kırpıp duruyor. Her neyse işte, sonuçta "yapraklarının ön yüzünde tarih bilgisi, arka yüzünde de kıssalardan öykülere, mânilerden şiirlere edebi veya aktüel pek çok metnin yer aldığı o eski takvimlerden biriydi evdeki" deyip geçeyim.


O zamanlarda rüzgârda savrulan bir gazete bile görsem yakalayıp ıncığını cıncığını okuyorum, haliyle bu takvim yaprakları da okuma âşığı gözlerimden kaçamıyor. Sürpriz bozulmasın ve okuma keyfim bütün bir yıla yayılsın diye kaderleri sobada yanmakla çöp tenekesini boylamak arasında kısılmış yırtık sayfaları okuyorum sadece. Yoksa takvimi duvardan indirip kucağıma yatırarak kitap gibi sayfaları çevirmeyi de bilirim ama işin kitap okumaktan ne farkı kalacak o zaman? Bendeki bu okuma aşkının farkında olan anneannem bile kendi evindeki takvimden kopardığı sayfaları atmayıp biriktiriyor, "Aşkın gelince okur," diyerek; anlayın artık bendeki okuma aşkını :)


Günlerden bir gün kopardığım sayfanın arkasında karşıma bir şiir çıkıyor. Okuyorum. Ezgisine, kafiye dizilimlerine, içeriğine, her şeyine ama her şeyine bayılıyorum. Tekrar tekrar, tekrar tekrar okuya okuya şiiri zihnime mıh gibi çakıyorum. Artık o harika dizeleri peş peşe dizmek için kâğıda bakmama gerek yok. Noktasından virgülüne, satır satır, dize dize aklımda tüm şiir ve bu durum yıllar boyunca sürüyor. Bu dizelerle ilişkim öyle bir boyutta ki uykuya yattığımda özellikle anneannemin okumamda ısrar ettiği "üç kulhüvalla bir elham"dan önce aklıma bu şiir geliyor; önce onu, ardından duaları mırıldanıyorum.


Ergenlik, ilk aşk, sevgililer, ayrılıklar derken şiir benden usul usul uzaklaşıyor. Üstüne örttüğüm beyaz tığ işi dantelleri kaldırıp arada bir saçını okşamaya, yanağından makas almaya devam ediyorum elbette ama bu durum gittikçe seyreliyor, seyreliyor, seyreliyor ve sonra...


Ah işte bir gün bakıyorum ki onu ihmal etmeme küsen şiir beni terk etmiş. Uzun yıllar kalbim kederle tıpırdasın diye midir bilmem, başlığını, şairini, noktasıyla virgülünü ve hatta varlığının büyük bölümünü alıp sırra kadem basmış ama geride kendisinden bir iz bırakmayı da ihmal etmemiş. Sadece ilk kıta... Afili mi afili, isyankâr mı isyankâr ilk dört dize...


Mevlam her nimeti zengine verdin,

Serveti arttıkça sen yine verdin,

Kimini de dengi dengi verdin,

Bir kafa dengi de bari bana ver.


Bu kadar.


İnternetle haşır neşir olmaya başladıktan sonra ki nereden baksanız 25 sene oluyor, aklıma her geldiğinde sanal ortamlarda bu şiiri aradım. Eski arama motorlarına, Yahoo ve Google amcalara hatırladığım dizeleri yazıp aramalar yaptım. Elime nadiren de olsa geçen eski takvimlerin sararmış sayfalarını çata çuta çevirdim ama nafile. Hâlâ şiirin tamamına ulaşamadım. Bu da böyle bir sevda hikâyesidir işte.


Buraya kadar okuduysanız var olun. Gösterdiğiniz özveriye bakılırsa, sizden bir ricada bulunmamda sakınca olmaz sanıyorum. Bu şiirin tamamına bir yerlerde bir şekilde rastlarsanız, yetişkin okurlar ve şiir erbapları tarafından hor görülmesi fazlasıyla mümkün dizeleri benimle de paylaşın olmaz mı? Bu şekilde hem bu şiire vefa borcumu ödemiş hem de çocuk Aşkın'a verdiğim tutulamamış sözlerin özrünü dilemiş olurum.


Son olarak, sizin de böyle unutulmuş bir şiiriniz, öykünüz, anınız ya da zihninizin size oynadığı benzer bir oyun varsa aşağıdaki yorum alanını kullanarak yazın, olmaz mı? Bakarsınız el ele verince birbirimizin "anı dedektifi" olabiliriz.


Aşkın Güngör, 12 Mayıs 2022 Perşembe

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page